Ülkemizde nüfus artışına karşı yıllardır yerli yabancı destekli kampanyalar yürütülmektedir. Bu kampanyalara paralel olan devlet politikası da yıllardır yürütülmektedir. Ancak, devlet bu konuda güvenilir araştırmalar yapmamış, yaptırmamıştır. Konu derinlemesine etüd edilmeden uygulama başlatılmıştır. Ülkemizin kalkınması için büyük faydalar sağlayacak projelere karşı çeşitli engelleyici çalışmalar batılı ülkelerin “Doğum Kontrolü” konusunda son derece cömert davranarak, Türkiye’de nüfus artışının durdurulması için büyük yardımlar yapmalarının sebepleri neler olabilir?
Bugüne kadar nüfus artışının hep olumsuzlukları beraberinde getirdiğini; okullardan, ders kitaplarından, gazete ve dergilerden öğrendik. Ama bazı durumlarda nüfusun artırılmasının gerekli olduğunu unutmamalıyız. Aşağıda bununla ilgili birkaç örnek verilecektir:
Nüfus artışının milli gelir artışını yuttuğu ve fert başına milli gelir artışını azalttığı iddiası, meseleye sadece bir taraftan bakılarak varıldığında ileri sürülebilir. Bir ülkede sağlanan milli gelir artışından artan nüfus payının olmadığını iddia etmek mümkün değildir. %5 milli gelir artışı sağlanabilmesinin sebeplerinden biri de nüfus artışı ise, artışı sağlayan faktörü ihmal etmekten öte suçlu göstermek son derece yanlıştır. Nüfus artışı belirli bir talep artışını birlikte getirmekte, bu artışa bağlı olarak arzın artırılmasına çalışılmakta, bunun için tasarruf ve yatırım yapılmaktadır.
Nüfus artışının işsizliği artırdığı, bu sebeple doğum kontrolünün şart olduğu görüşü de bazı gerçekleri ihmal etmektedir. Nüfus artış hızını çeşitli metotlarla bugünden en şiddetli şekilde düşürecek tedbirleri alsak, bunun işsizliğe tesiri ancak 20 yıl sonra ortaya çıkar. O halde, eğer 20 yıl sonraki emek arzı emek talebini aşacaksa, bu kesinlik kazanmış bir projeksiyon ise, o taktirde doğum kontrolü aile planlaması... gibi nüfus artış hızını azaltıcı tedbirlere gerek vardır denilebilir. 20 yıl sonraki Türk ekonomisinin ise, semek emek arzını aşan bir emek talebiyle karşı karşıya olmayacağını kesinlikle hiç kimse iddia edemez. Başka bir ifade ile, 20 yıl sonraki emek arzının fazla olacağını iddia etmek ne kadar mümkünse, emek talebinin fazla olacağını iddia etmek de o kadar mümkündür.
Nüfus artış hızının yüksek oluşunun çocuk nüfusunu artırdığı, ülke nüfusunu gençleştirdiği ve müstehlik oranını yükselttiği iddiası da meseleye tek yönlü bakmaktan dolayı ileri sürülebilmektedir. Çocuk nüfusu artarken, ülke nüfusunu, genç dinamik bir bünyeye kavuşturduğu ve bunun müstehlik olmanın ötesinde başka açılardan büyük avantajlar getirdiği dikkate alınmalıdır. Nüfus artış hızı çok azalmış ülkelerde nüfusun gittikçe yavaşlanmasından şikayet edebilirler. Yaşlı nüfusun sosyal problemler bakımından çocukların getirdiği problemlere nazaran daha yüksek bir maliyet getirdiği de bir gerçektir. Çünkü, çocuklar için yapılan yatırımlar bir gaye olduğu halde ve her aileden olduğu gibi cemiyette de her şey müstakbel nesiller için düşünüldüğü, yapıldığı ve bu sebeple daha kolay yüklerine katlanabildiği halde, yaşlılar için gerekli yüke cemiyetler ve aileler aynı kolaylıkla ve arzuyla katlanamamaktadır.
Çocuk sayısının çocuk yaş gurubuna yapılması gerekli yatırımları artırdığı iddiası da doğru olmakla birlikte, tek taraflı ele alındığından eksiktir. Yaşlı nüfusun artmasının da bu guruba gerekli olan yatırımları artırdığı unutulmamalıdır. Çocuklar çocuk bakım evleri, sağlık yatırımları gerektiriyorsa yaşlılar için de huzur evleri ve başkalarının nezareti altında gerekli sağlık hizmetleri gerekmektedir. Çocuklar eğitim harcamalarını artırmakta ise, yaşlılar sosyal güvenlik harcamalarını artırmaktadır. Bu sebeple nüfus artış hızını düşürme, bir bakıma, yaşlılıkla gençlik arasında bir tercih yapmak demektir. Gelişmiş ekonomilerin yaşlı nüfusla ilgili problemlerinin gittikçe büyüdüğü ve yaşlıların aile dışına çoktan itilmiş olmaları dolayısıyla gittikçe devleşen bir huzurevi ihtiyacı ile karşı karşıya olduklarını unutmamak gerekmektedir.
Bu meselede bizim ülkemiz açısından ayrı bir özelliğe de parmak basmak icabetmektedir. Çocuk sayısının artışı, Türkiye’nin kır sahalarında, sosyal hizmet yatırım ve cari harcamalarını artırmaktadır. Bilindiği gibi Türkiye’de köy yerleşme tipi çok yaygındır ve ortalama köy nüfusunun oranı maalesef çok düşüktür. Şu tablo bu durumu göstermeye yeter:Her şeyden önce 2000’den fazla olan yerleşme yerleri 35000 civarındadır. Buralar sosyal hizmet çocuk az da olsa götürülecektir. Çok da olsa götürülecektir. Bu yerleşme yerlerinin ortalama nüfusu 500 civarındadır. 500 nüfuslu bir yerde ilkokul öğrencisi 50 civarında olabilir. Bunları 5 sınıfa böldüğümüz zaman her sınıfa 10 kişi düşer. Bir sınıf ise 10 kişi de olsa 20 kişi de olsa sınıf vasfına sahip olmalıdır. Bir okul da, 50 kişi de olsa, 150 kişi de olsa okul vasfına sahip olmalıdır. Başka bir deyişle okulun 5 sınıfı, 5 öğretmeni olmalıdır. O halde okul yatırımı köylerimizde nüfus artışı ne kadar hızlı olursa olsun değişmeyecektir. Bu eğitim harcamaları için de söz konusudur. Tabloya dikkat edilirse, nüfusumuzun %40’ı bu tip yerlerde oturmaktadır. O halde, nüfusumuzun %40’ının nüfus artışı ek sosyal hizmet yatırımı ve harcaması gerektirmektedir.
Doğum kontrolü veya aile planlamasının da ailelerin mutluluğu, refahı ve sağlığı ile ilgili olduğu şüphesizdir. Ancak bu bakımlardan da Türkiye’nin durumunu ayrı olarak ele almakta yarar vardır: Köylünün asıl problemi, doğmuş çocukların sağlık garantisine kavuşturulmasıdır. Köylü kadının da asıl problemi, doğacak çocuğunun yaşama ümidinin yükseltilmesidir. Nihayet, bizatihi doğuran kadına gerekli hizmetlerin götürülmesidir. Bunlar götürülmeden doğum kontrolünün götürülmesi son derece yanlıştır. Doğum kontrolünü de bir sağlık hizmeti olarak düşünürsek, Türkiye’de bu alanda harcanacak maddi ilave imkan varsa, bu imkanın doğum kontrolünden evvel yukarıdaki problemler için kullanılması gerekir. Ancak o zaman aile mutluluğuna ve sağlığına yardım edilmiş olur.
Cemiyetin sağlı ve kültür seviyesi üretim gücü, nüfus çoğunluğun değil nüfusun iyi eğitilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, belirli bir bir toprak parçası üzerinde optimum nüfus da gereklidir. Nüfus yoğunluğu düşük büyük ülkelerin nüfus artışını teşvik etmelerinin sebebi budur. Türkiye’de nüfus yoğunluğu, Avrupa ülkelerine nazaran henüz çok düşüktür(1987 yılı için)
Yıllar önce ülkelerinde nüfus artışını önleyici politikalar uygulayan ülkelerin son yıllarda nüfus artışını teşvik edici politikalara ağırlık verdikleri, ancak, ilkinde olduğu gibi netice alamadıkları görülmektedir. Bu konuda FRANSA ciddi olarak endişe içindedir. Zira, nüfusun demografik yapısı devamlı yaşlanmaktadır.
Türkiye süratle bazı araştırmalar yaptırarak, nüfus politikasını yeniden tespit etmelidir. Ülkemizde tarih boyunca rekabet içinde bulunmuş ülkelerden kaynaklanan ve desteklenen görüşlere itibar edilerek çıkarılan “Kürtaj Kanunu”na benzer kanunların ıslahı gerekmektedir.
Ersin ATEŞ, Coğrafya Bölümü II
Bugüne kadar nüfus artışının hep olumsuzlukları beraberinde getirdiğini; okullardan, ders kitaplarından, gazete ve dergilerden öğrendik. Ama bazı durumlarda nüfusun artırılmasının gerekli olduğunu unutmamalıyız. Aşağıda bununla ilgili birkaç örnek verilecektir:
Nüfus artışının milli gelir artışını yuttuğu ve fert başına milli gelir artışını azalttığı iddiası, meseleye sadece bir taraftan bakılarak varıldığında ileri sürülebilir. Bir ülkede sağlanan milli gelir artışından artan nüfus payının olmadığını iddia etmek mümkün değildir. %5 milli gelir artışı sağlanabilmesinin sebeplerinden biri de nüfus artışı ise, artışı sağlayan faktörü ihmal etmekten öte suçlu göstermek son derece yanlıştır. Nüfus artışı belirli bir talep artışını birlikte getirmekte, bu artışa bağlı olarak arzın artırılmasına çalışılmakta, bunun için tasarruf ve yatırım yapılmaktadır.
Nüfus artışının işsizliği artırdığı, bu sebeple doğum kontrolünün şart olduğu görüşü de bazı gerçekleri ihmal etmektedir. Nüfus artış hızını çeşitli metotlarla bugünden en şiddetli şekilde düşürecek tedbirleri alsak, bunun işsizliğe tesiri ancak 20 yıl sonra ortaya çıkar. O halde, eğer 20 yıl sonraki emek arzı emek talebini aşacaksa, bu kesinlik kazanmış bir projeksiyon ise, o taktirde doğum kontrolü aile planlaması... gibi nüfus artış hızını azaltıcı tedbirlere gerek vardır denilebilir. 20 yıl sonraki Türk ekonomisinin ise, semek emek arzını aşan bir emek talebiyle karşı karşıya olmayacağını kesinlikle hiç kimse iddia edemez. Başka bir ifade ile, 20 yıl sonraki emek arzının fazla olacağını iddia etmek ne kadar mümkünse, emek talebinin fazla olacağını iddia etmek de o kadar mümkündür.
Nüfus artış hızının yüksek oluşunun çocuk nüfusunu artırdığı, ülke nüfusunu gençleştirdiği ve müstehlik oranını yükselttiği iddiası da meseleye tek yönlü bakmaktan dolayı ileri sürülebilmektedir. Çocuk nüfusu artarken, ülke nüfusunu, genç dinamik bir bünyeye kavuşturduğu ve bunun müstehlik olmanın ötesinde başka açılardan büyük avantajlar getirdiği dikkate alınmalıdır. Nüfus artış hızı çok azalmış ülkelerde nüfusun gittikçe yavaşlanmasından şikayet edebilirler. Yaşlı nüfusun sosyal problemler bakımından çocukların getirdiği problemlere nazaran daha yüksek bir maliyet getirdiği de bir gerçektir. Çünkü, çocuklar için yapılan yatırımlar bir gaye olduğu halde ve her aileden olduğu gibi cemiyette de her şey müstakbel nesiller için düşünüldüğü, yapıldığı ve bu sebeple daha kolay yüklerine katlanabildiği halde, yaşlılar için gerekli yüke cemiyetler ve aileler aynı kolaylıkla ve arzuyla katlanamamaktadır.
Çocuk sayısının çocuk yaş gurubuna yapılması gerekli yatırımları artırdığı iddiası da doğru olmakla birlikte, tek taraflı ele alındığından eksiktir. Yaşlı nüfusun artmasının da bu guruba gerekli olan yatırımları artırdığı unutulmamalıdır. Çocuklar çocuk bakım evleri, sağlık yatırımları gerektiriyorsa yaşlılar için de huzur evleri ve başkalarının nezareti altında gerekli sağlık hizmetleri gerekmektedir. Çocuklar eğitim harcamalarını artırmakta ise, yaşlılar sosyal güvenlik harcamalarını artırmaktadır. Bu sebeple nüfus artış hızını düşürme, bir bakıma, yaşlılıkla gençlik arasında bir tercih yapmak demektir. Gelişmiş ekonomilerin yaşlı nüfusla ilgili problemlerinin gittikçe büyüdüğü ve yaşlıların aile dışına çoktan itilmiş olmaları dolayısıyla gittikçe devleşen bir huzurevi ihtiyacı ile karşı karşıya olduklarını unutmamak gerekmektedir.
Bu meselede bizim ülkemiz açısından ayrı bir özelliğe de parmak basmak icabetmektedir. Çocuk sayısının artışı, Türkiye’nin kır sahalarında, sosyal hizmet yatırım ve cari harcamalarını artırmaktadır. Bilindiği gibi Türkiye’de köy yerleşme tipi çok yaygındır ve ortalama köy nüfusunun oranı maalesef çok düşüktür. Şu tablo bu durumu göstermeye yeter:Her şeyden önce 2000’den fazla olan yerleşme yerleri 35000 civarındadır. Buralar sosyal hizmet çocuk az da olsa götürülecektir. Çok da olsa götürülecektir. Bu yerleşme yerlerinin ortalama nüfusu 500 civarındadır. 500 nüfuslu bir yerde ilkokul öğrencisi 50 civarında olabilir. Bunları 5 sınıfa böldüğümüz zaman her sınıfa 10 kişi düşer. Bir sınıf ise 10 kişi de olsa 20 kişi de olsa sınıf vasfına sahip olmalıdır. Bir okul da, 50 kişi de olsa, 150 kişi de olsa okul vasfına sahip olmalıdır. Başka bir deyişle okulun 5 sınıfı, 5 öğretmeni olmalıdır. O halde okul yatırımı köylerimizde nüfus artışı ne kadar hızlı olursa olsun değişmeyecektir. Bu eğitim harcamaları için de söz konusudur. Tabloya dikkat edilirse, nüfusumuzun %40’ı bu tip yerlerde oturmaktadır. O halde, nüfusumuzun %40’ının nüfus artışı ek sosyal hizmet yatırımı ve harcaması gerektirmektedir.
Doğum kontrolü veya aile planlamasının da ailelerin mutluluğu, refahı ve sağlığı ile ilgili olduğu şüphesizdir. Ancak bu bakımlardan da Türkiye’nin durumunu ayrı olarak ele almakta yarar vardır: Köylünün asıl problemi, doğmuş çocukların sağlık garantisine kavuşturulmasıdır. Köylü kadının da asıl problemi, doğacak çocuğunun yaşama ümidinin yükseltilmesidir. Nihayet, bizatihi doğuran kadına gerekli hizmetlerin götürülmesidir. Bunlar götürülmeden doğum kontrolünün götürülmesi son derece yanlıştır. Doğum kontrolünü de bir sağlık hizmeti olarak düşünürsek, Türkiye’de bu alanda harcanacak maddi ilave imkan varsa, bu imkanın doğum kontrolünden evvel yukarıdaki problemler için kullanılması gerekir. Ancak o zaman aile mutluluğuna ve sağlığına yardım edilmiş olur.
Cemiyetin sağlı ve kültür seviyesi üretim gücü, nüfus çoğunluğun değil nüfusun iyi eğitilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, belirli bir bir toprak parçası üzerinde optimum nüfus da gereklidir. Nüfus yoğunluğu düşük büyük ülkelerin nüfus artışını teşvik etmelerinin sebebi budur. Türkiye’de nüfus yoğunluğu, Avrupa ülkelerine nazaran henüz çok düşüktür(1987 yılı için)
Yıllar önce ülkelerinde nüfus artışını önleyici politikalar uygulayan ülkelerin son yıllarda nüfus artışını teşvik edici politikalara ağırlık verdikleri, ancak, ilkinde olduğu gibi netice alamadıkları görülmektedir. Bu konuda FRANSA ciddi olarak endişe içindedir. Zira, nüfusun demografik yapısı devamlı yaşlanmaktadır.
Türkiye süratle bazı araştırmalar yaptırarak, nüfus politikasını yeniden tespit etmelidir. Ülkemizde tarih boyunca rekabet içinde bulunmuş ülkelerden kaynaklanan ve desteklenen görüşlere itibar edilerek çıkarılan “Kürtaj Kanunu”na benzer kanunların ıslahı gerekmektedir.
Ersin ATEŞ, Coğrafya Bölümü II